3 Aralık 2011 Cumartesi

Bireysel Yöneticilik





İç İşleri Bölümü



Bloggerlar arasında 29.11.2011 tarihinde yapılan "Gözleme-Gözetleme" konulu yarışma için hazırlanan yazı aşağıdaki gibidir:



İstiklal’de Özgürlük




Kendini, ailesini, hayatını, kısacası her şeyini kaybetmiş biriyim. Esen rüzgarlar ruhumu okşamamış sanki; sanki bu rüzgarların her biri bedenimden, ruhumdan bir şeyler alıp götürmüşler. Kalmışım öylece… Yapayalnız ve ıssız…



İsmime “Mustafa” oluversin demişler. Uzun boylu, zayıf, esmer biriyim. Henüz yüzüm çizgilerle dans etmiyor. Yaşım o kadar da büyük değil. Yirmili yaşları devirmek üzere olan biriyim. Küçük yaşta ailem tarafından terk edilmişim. Devlet yurdunda koruma altına alınmışım ve devletin çocuğu oluvermişim. Henüz sağlam da bir işim yok hani. Aylak aylak dolanıyorum. Karnımı doyurabilecek bir iş bulduğumda kaçırmıyorum. Daha fazla çalışmama gerek yok. Kayıplarla başlayan yaşamımın, kazançlarımla daha fazla kayıplara yol açmasından endişe ediyorum. Bu nedenle bırakıyorum kendimi. Kaybedecek şeylerimin olmaması için kazanmıyorum. Ne dünyadan ne de kendimden…



Ve Görüntüler…





Beyoğlu’ndayım… İnsan kalabalığının arasında ellerimi açmış bir şekilde ruhumu özgür bırakıyorum. Neyim varsa alın benden. Daha fazla kaybetmek, daha fazla kaybetmek istemiyorum. Yıllardır içinizdeyim kalabalık, bana çok acı çektirdiniz… Artık kayıplarımla acı çekmek istemiyorum. Sen! Tezgahtar, Sen! Bar İşletmecisi, Sen! Öğrenci, Sen! Baba parası yiyip harcayan kişi…

Yıllardır içinde olduğum ve gözetlediğim sizi zavallılar… Nasıl güzel de oynuyorsunuz oyununuzu. Ne de güzel insanları kandırabiliyorsunuz, özenle nakşettiğiniz maskelerinizle. Siz kimsiniz? Yanımdan geçen modern giyinimli, saçlarına ak düşmüş ve kamburu çıkmış, yaşlı teyze kaç kişinin canını yaktın, o genç ve alımlı günlerinde? Sen kıvırta kıvırta yürüyen, genç kız! Liseli olduğun belli, ama neden dikkat çekmek için çabalıyorsun? Farklı metallerle vücudunu esir etmiş diğerleri… Zevklerinizi, hayat anlayışlarınızı neden sömürü aracı olarak kullanıyorsunuz? Bu şekilde farklı bedenleri işgal etmek mi istiyorsunuz yoksa? Neden birbirinizle yarışıyorsunuz? Haaa. Hayatı bir yarış olarak gördüğünüzden olabilir mi acaba? Kazandığınızda ödül ne olacak peki? Kazanıp da aldığınız ödülle sizleri görünce benim de size bir ödülüm olacak… Ne mi? Koca bir kahkaha, eğilim sonuna kadar dilimi çıkartmak istiyorum sizlere… Hayatınızda hiç görmediğiniz en alaycı görünümünü kazanan dilimi çıkartıp, ellerimle size işaret dilimin yüceliğini göstermek istiyorum. Taksim çocuklarııı… Aşağılık insanlar… Zavallılar… Hayatın küçük kuklaları diye haykırmak istiyorum o zaman size. Haykırışlarım ruhunuzu delik deşik edebilmeli acımadan. Acımadan açılan yaralarınızdan girmeli ve mahvetmeli tüm varlığınızı.



Ve Sesler…


Ne hakkında konuşuyorsunuz? Kimlerin hayatını karartmak için uğraşıyorsunuz? Dilleriniz hançerleriniz olmuş belli. En zengin tavrınız niye? Kaç kişinin hayatı kararmalı daha kültürünüzü göklere çıkarmak için? Kaç zavallı genç, daha kendini bulmadan, hayatı tanımadan kültürünüzü tanıyacak ve ardından yok olacak? Konuşun… Konuşun… Ürettiğiniz baş ağrıtıcı müziklerinizle inletin İstiklal sokaklarını. İçkileriniz yerlere dökülsün. Kızların göğüslerinin arasından akıversin. Hayat damından akar gibi. Salsın kendini aşağıya doğru. Seksi görüntülerle büyülesin insanların kalplerini… Sarhoş etsin genç ruhları. Çığlıkları duyulsun, sonra kaybetmişliğin üzüntüsüyle çıkan inlemeler sarsın her bir yanı…
 
-Merhaba yakışıklı!

-Selam yiğidim, birlikte olmak ister misin?

Seslerin arasında çirkinliklerin ve kötülüklerin esir aldığı ruhlar; kaç kişiye dokunduğu belli olmayan ellerle dokunuyor kaybetmiş bedenime. Beni daha fazla içlerine çekmeye çalışıyorlar… Belki emilecek biraz daha kanımın olduğunu düşünüyorlar… Taze kan arıyorlar kendilerine. Bitmiş olduğumu bilmeden…


Ve İnanılabilecek Unsurlar!
 

İstiklal’de kalabalıklara aldırış etmeden kollarımı açmış, başımı göğe uzatmış bir şekilde küçük adımlarla tüm bunları düşünürken sizleri atlamadan geçmeyi hiç düşünmüyorum. Tanrı, Buda ya da her ne iseniz, neredeyseniz… Benden çok ama çok uzak olduğunuz kesin. Neden uzaksınız bana? Neden varlığım sizlerin iyilik anlayışlarını örten kara bir örtü gibi. Yoksa asıl kötü olan ve mücadele ettiğiniz şeytan ben miyim? Suç ortağım değil misiniz? Beni kurtların arasına salarak… Bir kuzu nasıl olur da nefes alıp verebilir böyle bir yerde? Her şey seninse, her şeye kudretin yetiyorsa… Kurtlar niye var?

Benim ölü bir kuzu olmamı mı bekliyordunuz…Yoksa sizler de mi benim kirlenmiş bedenimden yararlanacaksınız…Alın siz yarattınız,sizin olsun biçare bedenim…Hayatın vurduğu tekme izlerimle sizinim…Benimle ne yapacaksınız ki artık?Sizlere de kazanma hırsıyla yanıp tutuşan kazananlara yaptığım gibi yapmak istiyorum.Koca bir kahkaha…. Ardından yılan dili gibi kıvırttığım bir dil göstermek istiyorum sizlere. Ya da size her neyse… Yakında sana geleceğimi düşünenler var. Eğer varsan, nefes aldığımız sürece seninle değil miydik zaten? Sana gelmek saçmalığı da ne oluyor? Madem sendeyiz? Evin nasıl olur da bu kadar kirli olabilir? Çok sevdiğin insanlar ve şeytanın da sana ait değil mi? Nasıl olur da bu kadar karşı gelebilirler?
 

Ve Hepiniz!
 

İşte özgürüm artık! Sizinim! Bir kuzuyum şimdi, en vahşi kurtlar olarak gördüğüm sizlerin arasında… Alın beni götürün… Gittiğim yer cennetim olacaktır.
 

Yavaş yavaş ellerimi indiriyorum. Başımı masmavi gökten, kipkirli yere doğru eğiyorum. Kendi maskemi takıp yürümeye devam ediyorum. Kalabalık arasına karışıyorum. Benim adım “Mustafa”…







Hiç yorum yok:

Sağır Olmayı Öğrenmek

Bireysel Yöneticilik Bireysel Psikoloji Dairesi Dairemiz tarafından kabul edilerek,Öğretim İşleri Dairesine tavsiye olarak iletilen &qu...